(Bu yazı da, petucha.com'da yayınlandı ilk olarak. Ve hatırlanacağı gibi, Cumhuriyet gazetesi yeni reklamlarının sloganlarıyla Türkiye'de olay yaratmıştı.)
Cumhuriyet Gazetesi yeni reklamıyla olay yarattı. “Tehlikenin farkında mısınız?” ifadesiyle, bu ifadeyi yazmış olduğu fontla (Arap alfabesini andıran bir font), yazıyı sağdan sola yazmasıyla ve en sonunda o çok başvurdukları “Cumhuriyet’inize sahip çıkın” sloganıyla yine gündemi değiştirdi.
Apaçık AKP’yi hedef alan bir reklam kampanyası bu, burada tartışılacak birşey yok. Tartışılacak şey, AKP’yi açıkça “Cumhuriyet” için bir tepki olarak gösteren düşünce biçiminde. Peki bu ne kadar “gerçekleri yansıtan” bir düşünce?
AKP’nin Cumhuriyet’le ne alıp veremediğini irdelemeyeceğim bu yazıda, bunun için AKP’nin ideolojik temellerini uzun uzadıya anlatmak gerekir, ki buna ne yer var, ne de şu anda gerek var.
Ancak, sorun şuradan kaynaklanıyor: Türkiye’nin modernleşme döneminin hemen hemen tamamı, iktidar sahibi elitlerin hep bir tarafta “tehlike yaratan”, “düşman” bir zümre, bir grup bırakıyor oluşu. Bu durum hâlâ demokrasi kavramıyla tam olarak barışmış olunmadığının göstergesidir, iktidar sahipleri için. Çünkü demokrasi, kendinden olmayan o farklı grubu, yine aynı iktidar mekanizmasının içine o farklılıklarıyla kabul eder ve onu bu kimliğiyle birlikte kullanır, zamanla asimile eder ve kendisine benzetir.
Türk siyaset tarihi, bunu olumsuzlayan onlarca örnekle doludur –en bilinenleri darbeler olmak üzere-; iktidar mekanizması farklı olanı sürekli geri püskürtür, onu bir korku odağı hâline getirir ve sürekli tetikte olmayı gerektiren bir atmosfer yaratılır.
AKP’nin şu anda siyasi bir iktidar olarak karşımıza çıktığı doğru; AKP de bir iktidar odağıdır, ancak bu olsa olsa “mikro” düzeyde bir iktidar odağı sayılmalıdır. Çünkü asıl iktidar odağı, halen daha görünmez perdelerin arkasında kuklaları yöneten bir “makro” iktidardır.
Cumhuriyet Gazetesi’nin bu “makro” iktidarın sadık bir sözcüsü olduğu unutulmamalıdır. Büyük patron istediği zaman, daha doğrusu vakti geldiğinde, sözcülerini görevlendirir, onlar konuşmaya başlar. Bu aba altından sopa göstermek deyimiyle birebir uyuşan bir davranış biçimidir iktidar için.
Yine de şunu sormalıyız, “Tehlikenin gerçekten farkında mıyız?” Eğer bir tehlike varsa, bu mikro iktidar kaynaklı mıdır, yoksa tam tersine, sürekli diğerlerini tasfiye halinde olan bir makro iktidar kaynaklı mıdır?
Bu satırların sahibinin tavrı açıkça makro iktidara karşıdır. Her iki iktidar odağı da reddedilmelidir elbette, ama en büyük tehlikeyi en büyük iktidar kurumu yaratmaktadır. Cumhuriyet Gazetesi, şu zamana kadar devlete hiç bir zaman, hiç bir konuda kafa tutamamış, böyle bir şeyi tahayyül dahi etmemiş bir gazetedir. Bu noktada gelip, AKP muhafazakârlığına karşı kuru bir devletçi-ulusalcı-sol damarla sözümona muhalefet yapmak, Cumhuriyet’in alışılagelmiş bir siyaset anlayışıdır ve açıkçası çok bayatlamıştır.
Demokrasiyi liberal toplumların bir iktidar aygıtı olarak gören bu satırların yazarı, elbette ki demokrasi talebinde bulunmayacaktır. Sadece asıl tehlikenin, tıpkı “kurt var” diye haykıran çobanın hikayesinde olduğu gibi “tehlike var” diye haykıran iktidar odağı tarafından üretiliyor olduğuna dikkat çekilmektedir.
Görülebiliyorsa ne âlâ. Ama toplumumuz, her daim, olmayan tehlikeler yok edildikten sonra asıl tehlikenin farkına varır. Bari bu sefer oltaya gelmese.
12 Nisan 2006, Çarşamba
Saturday, November 11, 2006
Subscribe to:
Post Comments (Atom)

No comments:
Post a Comment