1908 tarihi, Türk modernleşme süreci adına çok önemli bir kırılma noktasıdır. Ancak bu kırılma noktasının niteliği, Türk modernleşme deneyimini anlatan, onun üzerine çalışan araştırmacılar tarafından farklı farklı ele alınmış; bir kısmı 1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilân edilmesini Jön Türk hareketinin gerçekleştirdiği bir devrim olarak görmüş, bir kısmı ise bunun basitçe meclisin yeniden kurulması olarak ele almış ve Türk modernleşmesinin devrimci sürecinin Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı takip eden 1923 tarihi olduğunu iddia etmişlerdir.
Bu doğrultuda, Aykut Kansu’nun “1908 Devrimi” (İstanbul:2006) isimli kitabı ve Feroz Ahmad’ın “İttihat ve Terakki 1908–1914” (İstanbul:2004) isimli kitabı, iki kayda değer çalışma olarak karşımıza çıkmaktadır. Şimdi kısaca bu iki kitaba göre 1908 sürecini açıklamaya çalışalım ve ardından iki yazarın ortak olduğu ve birbirlerine karşıt olduğu noktaları ele alalım.
Aykut Kansu’ya Göre 1908
Aykut Kansu, “1908 Devrimi” isimli kitabında, 1908 sürecini, Türk modernleşme pratiğinin belki de en önemli dönüm noktası olarak sunmuş ve bu tarihte İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin iktidara gelişini kesin bir devrim olarak nitelendirmiştir. Kansu’ya göre, bu devrim, geniş halk kitleleri tarafından da desteklenmiş ve bütün Osmanlı toprakları sathında örgütlenmiş olan İttihat ve Terakki’nin merkezinde planlanmıştır. Bu anlamda, 1908, İTC’nin geniş örgüt ağına ve bu örgütün halk kitlelerini, Abdülhamid yönetiminin zorlayıcı koşullarına karşı ayaklandırmasına borçlu bir devrimdi.
Aykut Kansu’nun tezinde önemli olan bir diğer nokta da, 1908 Devrimi’nin bir burjuva devrimi olduğu iddiasıdır. Bunu açıklarken de, İTC’nin taşra örgütlenmelerinde liderlik görevini üzerine almış kişilerin, söz konusu taşraların ticaretle uğraşan eşraflarının halkı ayaklandırmada yürüttükleri etkin görevi kanıt olarak gösterir. Buna göre, bu taşra eşrafları, ticaretle uğraşan ve bu anlamda kapitalist birer burjuva olan, Abdülhamid rejimine karşı geniş halk kitlelerini kendi yanına çekerek Fransız Devrimi’ndeki tiers état’nın üstlendiği devrimci rolü Osmanlı topraklarında sahneye koyan, iktidara aç bir sınıftı. II. Meşrutiyet’ten sonra yapılan seçimlerde bu eşrafın kendi bölgelerinden Meclis-i Mebusan’a girmiş olmaları da Kansu’ya göre, bu tezini destekleyen bir veridir.
Kansu’ya göre, 1908 sürecini hazırlayan en önemli faktör Abdülhamid rejiminin geniş halk kitlelerine yüklediği yeni bir vergi yükümlülüğü idi. Bu vergilendirme hem fakir düşmüş halkın üzerine binmiş ağır bir yüktü, hem de devrim sürecini hazırlayan en önemli içsel parametreydi. Bu parametrenin ekonomik olması, kitabın bakış açısının Marksizan bir değerlendirme olduğunu da gösterir. Neticede, böylesi bir ekonomik gerilim, siyasi bir olayın fitilini ateşlemiş, huzursuz halk kitleleri, zaten iyi örgütlenmiş olan İTC mensuplarınca ajite edilmiş ve Osmanlı merkezi yönetimine karşı gerek Rumeli’de ve Balkanlar’da, gerekse Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bir isyan hareketi başlamıştı. Bu isyan hareketi ilk olarak eyalet valilerinin görevlerinden alınmalarına yönelik protestolarla başlamıştı, ancak burada kendini sınırlamamış ve İTC’nin tarihsel misyonu doğrultusunda meşruti taleplere doğru kendini evriltmişti. Bu meşruti talepler hem meclisin tekrar açılmasına yönelikti, hem de 1876 Anayasası’nın yeniden yürürlüğe konulmasına yönelikti.
Sonuç olarak, halk kitleleri bu taleplerinde başarıya ulaşmış, devrim sürecini tetikleyen Reval Görüşmeleri’nin yarattığı etkiyle Makedonya’da başlayan silahlı isyan, bütün Osmanlı topraklarına yayılmış ve Abdülhamid’i taviz vermeye zorlamıştı. Bu tavizler Meclis-i Mebusan’ın tekrar açılması ve 1876 Kanun-i Esasi’nin yeniden yürürlüğe girmesiydi.
Feroz Ahmad’a Göre 1908
Feroz Ahmad’ın “İttihat ve Terakki 1908-1914” başlıklı kitabında, 1908 sürecini hazırlayan gelişmeler, Kansu’nun anlattıklarıyla paralellik göstermektedir. Buna göre, Abdülhamid yönetiminin getirdiği yeni vergi yükümlülükleri halk arasında huzursuzluğa sebep olmuş ve bunlar halkın eyalet yöneticilerine (ve dolayısıyla merkeze, İstanbul’a) tepkilerini göstermelerini sağlamıştır. Bu süreçte İttihat ve Terakki’nin payına da değinen Ahmad, İTC’yi Aykut Kansu gibi ülke sathında organize olabilmiş bir örgüt olmaktan çok, etkisinin kimi yerlerde daha yüksek kimi yerlerde daha düşük olduğunu ifade etmiştir. Özellikle de, Selanik ve Balkanlar’da İTC’nin nüfuzunun daha yüksek olduğunu ifade ederken, Anadolu’da bunun daha düşük olduğunu söylemiştir. Yine de halkın eyalet yöneticilerine karşı tepkilerini dile getirmelerinde İTC’nin payının olduğunu ifade etmiş ama bunu doğrudan doğruya İTC’nin örgütlediği bir devrimci hareket olarak görmemiştir.
Ahmad’a göre, halkın talepleri Kansu’nun iddialarının aksine, daha basit taleplerdi: Meşruti taleplerden ziyade, yeni koyulmuş vergilerin kaldırılması, daha adil bir yönetim, vergilerin yönetici bürokratların cebine rant olarak değil askeri harcamalara gitmesi gibi isteklerdi. Bu noktada, halkın bu siyasal çalkantıyla ilgili perspektifi, 1908 sürecinin de devrim olup olmadığı yönünde bir fikir de vermektedir. Bunun yanı sıra Makedonya’daki iç karışıklıklar ve Reval Görüşmeleri bu çalkantılı sürecin son halkasını oluşturmuştur Ahmad’a göre.
1908 Devrimi: Kansu vs. Ahmad
1908 Devrimi, Kansu’nun tezlerine göre halkın fiilen arkasında olduğu ve somut iktidar talepleriyle İTC’nin örgütlenmesinin bir araya gelerek, Osmanlı burjuvazisinin Abdülhamid iktidarını alaşağı ettiği bir süreçtir. Ancak Feroz Ahmad, bu sürecin tam olarak böyle olmadığını; 1908’in bir burjuva devrimi olmaktan çok, II. Meşrutiyet’in ve anayasanın ilanıyla sonuçlanan bir siyasi süreç olduğunu savunmaktadır.
Burada her şeyden önce, Osmanlı üretim ilişkileri bağlamında bir burjuva sınıfının olup olmadığı sorunu önemlidir. Kansu bunu savunurken, devrim sürecinde taşra eşrafının ayaklanmalara önayak olduğunu anlatırken, bu kişilerin doğal olarak hem zengin, hem de ticaretle uğraştığının altını çizerek, devrimin bir burjuva sınıfınca öncülük edildiğine dikkat çekmeye çalışmaktadır. Ancak bu iddia daha baştan sakatlanmış bir iddiadır, zira taşra eşrafı mevcut bürokratik sınıfın eyaletlerdeki bir uzantısıydı ve bunların ticaretle uğraşıyor olmaları onların doğrudan doğruya burjuva oldukları anlamına gelmiyordu. Bu anlamda, 1908 Devrimi’nin bir burjuva devrimi olduğunu söylemek oldukça cüretkâr bir iddiadır.
Feroz Ahmad, 1908 Devrimi’ne biraz daha soğukkanlı yaklaşarak, halkın devrimci taleplerden ziyade gündelik sıkıntılarına bir tepki olarak ayaklanmalara başvurduğunun altını çizerek, bunun dönemin konjonktürü içerisinde bir anda Abdülhamid’in gücünün sonunu getiren bir süreci tetiklediğini, bu süreçte İTC’nin rolünün büyük ama tam anlamıyla baştan sona örgütleyici olmadığını anlatmaya çalışmaktadır.
1908 Devrimi, her iki yazara göre de devrimdir, ancak Aykut Kansu bunu halk tabanlı bir burjuva devrimi olarak görürken, Feroz Ahmad daha çok mevcut siyasal yapının değişmesine yol açan ve halkın vizyonunun dışına taşmış bir devrim olarak görür. Sonuçta, 1908 sonunda II. Meşrutiyet kurulmuş ve Kanun-i Esasi ilân edilmiş, 32 yıllık Abdülhamid istibdadı sona ermiştir.
1908 Devrimi’ni incelerken özellikle de sınıfların devrim öncesi ve devrim sonrası koşullarına bakmak büyük önem arz etmektedir. Her iki kitabın da en büyük eksikliği bu sınıf koşullarının daha çok ikinci plana atılması ve siyasi süreç bağlamında devrimin değerlendirilmeye çalışılmasıdır. Bu da doğal olarak bir takım indirgemeciliklere, peşin hükümlere sebep olmaktadır.
Sunday, January 27, 2008
Subscribe to:
Comments (Atom)
